.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

27 Ocak 2010 Çarşamba

GELİN- 1


           
          Kadın, bir kez daha beyaz örtüyle uyandı bugün. Kestane ağaçlarının gri tonu beyaz bir hatla dahada belirginleşti, manzaranın enfes üşümüşlük kokusunu içime çekmek için çıktığı balkonda, üşümüşlüğe alışık ruhu ve bedeni, onu aldı yıllar öncesine götürdü ...

          Afyon'un kara kışına bir kat daha kara kış eklenmişti yılbaşı öncesi. Toprak damlardan, kardan çökmesin diye kürünen karlar evlerin boyu kadar tepeler oluşturuyordu nerdeyse.
           Dışarının keskin soğuğuna rağmen ahır sıcacıktı. Sıcacık ve samra kokulu. Bu kokuya bile alışmıştı ki gelinin burnu, tek alışamadığı hasretlikti...
          El arabasına dolan inek dışkılarını ite kaka gübreliğe taşıdı. Yazmasının oyaları önce ıslanıyor sonra donuyordu. Keskin bir kömür kokusu vardı havada, evlerde yanan kuzine sobaların tütsülediği.
          Sabahın er saatleriydi, akşama yapılacak daha çok iş vardı her zamanki gibi. Ahırdan çıkar çıkmaz kayınvalidenin sağdığı sütü ocağa koydu. Neyseki gelinden daha kıymetli ineklerin tombik memelerine hiç dokunmamıştı. Onlara birtek kayınvalide dokunabilirdi. Kayınvalide inekleri sever, ineklerde onu severlerdi.
           Gelin sevilir miydi o yıllarda hiç bilemedi, anlayamadı. Gelin neydi ki!
           Gelin; gelin sıfatının yakıştığı kalifiyeli eleman demekti belkide!...
           Kara lastikler karda yürümeyi kolaylaştırsada ayaklarını donduruyordu. Belkide ayakları donduğu kadar yüreğide donabilseydi hiç üşümeyecek ve hatta hiç ağlamayacaktı.
           Garc, gurc kara bata çıka kömürlüğe gitti gelin. Sobanın kovasına böldüğü tezekleri yerleştirdi, üzerini küçük kömürlerle kaplayıp bir kez daha tezeklere dokundu. Tezekler onun için odundan farksızdı nede olsa onları cıvık bir helde iken de avuçlamıştı. Bu kullandıkları onun el emeği tezeklerdi.
          Üzerini değişmeye bile fırsatı olmayan gelinin önüne kocaman bir çamaşır yığını dökülmüştü. Şükür ki sobanın üzerinde kaynayan sular bu sefer onu ateş yakma derdinden kurtarmıştı. Heralde çamaşırları yıkarken üşümeyecekti zira hem elleri sıcak suda hemde yüzü buharıyla ısınmaktaydı.
           Ellerine baktı gelin. Kanayan yaralar temizlenmiş, elleri pamuk gibi olmuştu. Önce sevindi sonra kendine geldi.
          ''Ha bismillah'' deyip çamaşır dolu plastik leğeni başının üzerine aldı. Bir eliyle leğeni dengelerken diğer eliyle boş kovayı taşıyordu.
          Köy çeşmesi pek uzak değildi, bu karda pek yakın da sayılmazdı. Yinede evlerde su olmayışı nedeniyle köy ahalisi çamaşır durulamaya köy çeşmesine giderdi. Çok şükür ki çeşme başında kimseler yoktu. Olsaydı gelini lafa tutacaklar ve hatta ağzından kayınvalideyle ilgili bir iki dedikodu duymak için sıkıştıracaklardı. Bu hep böyle olurdu ama gelinin sevmediği bir şey varsa dedikodu yapmaktı.
          İlk çamaşırı almadan ellerini bir güzel suya tuttu. Hep böyle yapardı. Elleri suyu hissedemez hale gelip yanmaya başlayınca çamaşır durulamaya geçerdi. Ellerinin üşümesine çareyi bulmuştu ama ah birde yüreğini ısıtabilseydi!...
          Yine geldiği yolu aynı adımlarla arşınlayarak eve döndü. Kayınvalide yoktu, kimbilir hangi komşusunun sıcacık evini şenlendirmeye gitmişti. Muhtemelen iki kadın ellerinde beş şişle ördükleri patikler olduğu halde gelinin becermeye çalıştığı gelinlik hallerinden muhabbete dalacaklardı.
          İçerisi sımsıcaktı, az ısınmak için sobanın  dibine yanaştı gelin. O sırada telefon çaldı.
''Zırrrrrn... zırrrrrrn...''
İtici bir sesti bu ses ama arada güzellikleride beraberinde getiriyordu. Açtı büyük bir heyecanla...
          ''Canıııım, seni çok özledim. Komutanlar izin verdi, yılbaşı gecesi ordayım, bekle beni'' diyordu karşıda ki ses.
          Ve gelin bekledi, en güzel yılbaşı gecesini yaşadı . Hiç özlemeden, hiç üşümeden ilk defa.


                                                                                   newbahar


11 yorum:

  1. Efendim, merhabalar: Gelin kelimesi neler çağrıştırıyor neler... Gelin acıkmaz, üşümez, yorulmaz, yatmaz, uyumaz, yemez, içmez... Ben herhalde sizden daha gaddar çıktım. İşte bunlar da bizim yöremizdeki gelinler için söylenmiş. Ben de diyenin yalancısıyım.

    Hikayenizi okuyunca, beynimdeki zaman tünelinin kapağını açtım ve doğru anamın köyüne gittim. Köy hayatı öyleydi. Ben de yeniden burada onları anlatmak istemiyorum. Çünkü siz zaten yeteri kadar ve çok güzel bir şekilde anlatmışınız. İşte gelinin eri bir de askerdeyse, vay haline, onun ne güvencesi var, ne de arkası, pek eri de arka çıkamaz ama olsun, onun varlığı ona yeter...

    Bu güzel anlatıyı biz paylaşıma açan, kaleme, emeğe, gönüle ve yüreğe sonsuz saygılarımı sunarım.

    En güzele emanet olun ve sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil
  2. Köylerimizde yaşayan kadınların çektiği zorlukları bir bir gözler önüne sermişsin. "Gelin" Gerçekliği yansıtıyor, özlemi, acıyı, sabrı ve daha bir çok duyguyu bizlere akıtıyor. Hikayelerini çok seviyorum. Canım kalemin elinden asla ve asla düşmesin çünkü yazmak sana yakışıyor. Sevgilerimle canım...

    YanıtlaSil
  3. Köylerde yaşayan kadınların, şehirli kadınlardan bile daha mutlu olduğuklarını düşünürdüm ben. Eğer hayatları bu kadar zor geçiyorsa, öyküdeki o gelinin yerinde olmadığım için şükredesim geldi. Gübre taşımak, buz gibi suyla çamaşır yıkamak, kayınvalide kahrı çekmek vs. Şu an dışardan bakınca, zor bir hayat gibi geldi... Ama şu var: O gelin, kendi baba ocağında da mı bu koşullar altında yaşıyordu acaba? Zaten alışık olduğu hayat bu muydu? Çünkü o zaman böyle bir hayat ona çok zor gelmeyecektir. Kafesteki kuş, gökyüzündeki özgürce uçan kuşlardan haberdar olmadığı için, (ve haberdar olmadığı sürece)kendi kafesinde mutludur. Belki de onu hiç haberdar etmemek lazımdır ki hep mutlu kalsın... Soğuğu vurguladığı halde sıcacık bir öykü olmuş canım. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  4. Recep Baba, sizde biliyorsunuz böyle gelinleri. Ne yazık ki halen var, gelin olmaya görsünler, bütün yükler onların omuzlarına çöker. İster bilsinler, ister bilmesinler.
    Sevgili Hamiyet, yalnız köylerde mi, ne yazık ki şehir merkezlerinde de, hatta okumuş, çalışan bir çok kadın gelin sıfatının altında eziliyor halen.
    Sihirli yazılar, sizin elbet bu konuda daha çok gözlemleriniz mevcuttur. Dediğiniz gibi gözü açılmamış, dünyadan bihaber gelinlerde var. Ve mutlular. Onlar analarından devralmışlar gelinliği, bu düzeni...
    Benim öykümde ki gelin ise hiç köy hayatını tatmamış ama gelinlik sıfatını elinden geldiğince, şikayet etmeden yerine getiren biri. Eşi yanında değil ve mecburen bu hayata katlanmak zorunda.
    Hepinize çok teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  5. El bebek gül bebek büyütürsün,kıyamazsın bir damla gözyaşına bile,gün gelir yuvadan uçar kınalı yavrun.

    Kader işte nereye gideceğini ve neyle karşılaşacağını bilemezsin,merhametine sığınırsın kayınvalidesinin.

    Sevgili bahar,üzülerek şahit oluyorum,anneler kız bakıyor oğluna,aslında oğluna bakmıyor kendisine bakıyor kendi doğrultusunda kullanabileceği kız arıyor.

    Biliyormusun bazılarında duygu hiç kalmamış,ben neler çektiysem oda çeksin diyenler var ve hala bu zamanda azalacağına artış var.

    Teşekkür ediyorum bu güzel hikayen için,Allah herkeze sabır versin.

    Selamlar sevgiler.

    YanıtlaSil
  6. Çok haklısınız Tufan Bey, oğullarına kız bakan analar aslında kendilerine bakarlar.
    Selamlar

    YanıtlaSil
  7. Köyü yaşadım birden...
    Halen var,yine var,hep var olacaklar...
    Yazılarının büyüsüne kapılmamak elde değil...

    YanıtlaSil
  8. özlem dolu saatler vardı yaşanacak
    zaman belki yakındı belki uzak
    kimi zaman üşüyecek kimi zaman ısınacak
    lakin ne sevdiğini nede sevildiğini unutacak
    kimi zaman çamaşır yıkarken eller üşüyecek
    kimi zaman soba yakarken o eller ısınacak

    kimbilir kaç defa yaşanmıştır
    böyle bir hayat
    bazen soğuk kış günlerinde
    bazende yaz sıcağında
    bahardamı açılır renk renk
    sonbaharda tazelenmek için döker yapraklarını

    kalemine sağlık aekadaşım yukarıdaki resim ve hikaye ile bir anda gemişime döndüm

    YanıtlaSil
  9. Newbahar'cığım yazıdığın öyküyü yıllar yıllar önce çalıştığım köyde gördüm.Aynı ilde sanıyorum gelin yine aynı gelin değişen birşey yok.O köylerde gelin olmak çok zor kardeşim.Sevgilerimle.Çok güzel dile getirdiğin için kutluyorum.

    YanıtlaSil
  10. sevgili newbahar okudum bir daha okudum ne güzel anlatmışsın yüreğine eline sağlık canım köylere gittim sanki biraz köy hayatını bilirim çok gittim köylere..sevgi ve dostlukla..

    YanıtlaSil
  11. Ah be arkadaşım hep böyle, zamanı mekanı yok bu işin gelin kaynana davası bitmez,ne çok nedeni vardır bu çekişmenin iki taraf içinde dengeyi kurmak zordur, sarıkızdan sonra anılan, adı söylenmeyen gelin, gelen sözünden türetilmiş gün gelip oda bir gelene hükmedecek. Çok güzeldi senin kaleminden dökülenleri okumak yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil