.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE&HER TÜRK ASKER DOĞAR

13 Haziran 2010 Pazar

YAĞMURDAN ISLAK (4.BÖLÜM)

Bu sabah, çok şükür Naci Bey erken gelmişti. Cansız bir ifadeyle günaydın diyen Zerrrin kendi masasında ki yerine oturdu. Birkaç saat sonra gelen genç bi çifte uygun ev ayarlamak için dışarı çıkan emlakçının dükkana geri dönüşü yine akşam saatlerinde oldu. Emlakçının yokluğunda yine pek bi gelen olmamıştı. Aslına bakarsa Emlakçının burda Zerrin'e pek ihtiyacı yoktu. Yavaş yavaş anlıyordu ki bu ton ton ve yumuşak kalpli ihtiyar onu iyilik olsun diye almıştı işe. Ama bu durumu gurur yapıp işten ayrılamazdı. Hem bu eski ahbaba ne diyecekti, onun yaptığı bu iyiliğe ömrünce minnet duyacağınada kendi kendine söz vermemiş miydi!


Naci Beyin çıkışından yarım saat sonra kadar kapıdan Aliİhsan girdi. Zerrin onun geldiğini başta farketmemişti. Zira başını yasladığı masada derin düşüncelere dalmıştı. Aliihsan, Zerrinin omuzuna hafifçe dokundu. ''Zerrin ..! Hasta mısın?''

''Yok, hoşgeldin'' dedi Zerrin. ''otursana''

Aliihsan Zerrin'i görmediği günler içinde onu özlemişti. Eve gidip uğramayı düşünmüştü pek çok kez ama bu hareketi pek münasip gelmemişti ona.

Aliihsan Zeynel'in uzun zamandır ortada olmadığından bahsetti. Zerrinde kaldığı ertesi günden sonra bir daha onu hiç gören olmamıştı. En son Aliİhsana uğrayıp biraz borç para istemiş, akşama görüşürüz deyip yanından ayrılmıştı. O günden sonra kaç akşam beklediyse Aili ihsan Zeynel dönmemişti.

Zerrin Aliİhsanın anlattıklarını gözyaşları içinde dinliyordu. Demek tefeciler ağabeyinin izini bulmuşlar ve onu öldürmüşlerdi.

Şimdi ne yapardı Zerrin, kime giderdi. Çaresizliğinden başka hiçbişey gelmiyordu elinden. Aliİhsan Zerrin'i rahatlatmak için bir kaç çaba sarfettiysede bu pek işe yaramadı. Naci Beyin gelmesine yakın Zerrini yalnız bırakıp dükkandan çıktı Ali İhsan.

Zerrin, her zaman ki gibi Naci Beyle çıktı dükkandan. İlerki köşede onu bekleyen genç bir adam vardı ve bu Ali İhsandan başkası değildi. Yağmura aldırmadan yavaş yavaş eve doğru yolaldılar birlikte. Zerrin ağabeyinin yokoluşunu çabuk kabullenmişti zira ansızın ortadan kaybolan babasından sonra buda normal gelmişti ister istemez. Yalnızlığına ortak etmek istediği Ali İhsanı eve davet etti.

Eve vardıklarında ikiside iliklerine kadar ıslanmışlardı. Ali İhsan sobayı yakmak için gerekli talimatları Zerrinden aldıktan sonra bodruma indi.

Zerrinde mutfağa girip çay ve masayı hazırlamaya koyuldu. Ne kadar hoş bir durumdu aslında. Zerrin biraz olsun keyiflenmişti. Evde bir erkek olması ve işleri paylaşmaları çok hoşuna gitmişti. Evlenmiş olsaydı eğer demek ki her akşam kimbilir ne güzelliklerle saatler geçecekti. Karı koca başbaşa yemek yiyecekler, muhabbet edecekler ve en önemliside yanıbaşında sıkı sıkı sarılıp uyuduğu ve güvenebileceği biri olacaktı. Zerrinin kalbinde kırık dökük sevdalar vardı elbet ama onlardan biri vardı ki hatırladıkça her defasında kapanan yarası yeniden kanıyordu.

Zerrin, liseyi yeni bitirmişti. Onunla okuyan çoğu arkadaşına ve Zerrine üniversite kapıları açılmış ancak ailesinin maddi imkansızlıklar içinde olmasıyla bu kapı hiç açılmamak üzere kapanmıştı. İlkokul birinci sınıftan beri hiç ayrılmadan okudukları Tuncer 'le de yolları ilk o dönemde ayrılmıştı. Tuncer'in büyük şehre okumaya giderken verdiği sözü Zerrin hiç unutmamıştı. Tuncer o gün ayrılırken ''beni bekle, döneceğim ve evleneceğiz'' diyordu.

Zerrin Tuncer doktor olana kadar bekledi. Nihayetinde yeni mezun doktorun bu küçük şehre atanması olay olsada yanında getirdiği nişanlısı, Zerrin için tam bir yıkım olmuştu. Yıllarca bekleyen Zerrin kendi kendine teselli etmiş ''çocukluk aşkıydı, geldi geçti'' diye kendini avutmuştu.

Zerrin işte sırf bu yüzden doktora gitmezdi. Kendine bile itiraf edemediği bu duygular onun kendi kendinin doktoru olmasını sağlamıştı. Her hastalandığında doktora gitseydi eğer kimbilir Tuncer' le kaç kere hastane koridorlarında karşılaşacaklardı.

Pencereden dalgın dalgın bakan Zerrinin dalgınlığını Aliİhsan'ın sesi bozdu. ''Zerrin hadi gel, ekmekleri sobanın üzerine dizdim...Şimdi geliyorlar sımsıcak... mis gibi kızarmış ekmekler...''

Zerrin ne kadar bayılsada kızarmış yağlı ekmeklere pek iştahı yoktu. Onun için sadece yiyormuş gibi yaparak neşeli neşeli Aliİhsanla muhabbet etmeye çalıştı. Akşam kahvaltısından sonra saat hızla ilerliyordu. Zerrinin üzerine çöken bu rehavet Aliihsanın dikkatinden kaçmamıştı. Zerrin kanepeye uzanarak biraz dinlenmesi gerektiğini söyledi.

Aliihsan onu bu halde, ateşler içinde bırakamazdı elbet. Zerrinin uykuya dalmasıyla Aliİhsan, mutfaktan bulduğu havlu parçasını ıslatıp Zerrinin alnına koymuştuı bile. Öyle görünüyordu ki bu gece burda kalacak ve depoyu kimse beklemeyecekti. Depo yalnız Allaha emanetti hayırlısıyla.

Gece ikisi içinde kötü geçmişti. Zerrin kah annesini, kah babasını sayıklamış durmuş, ağabeyi Zeynel içinde gitme abi diye gözyaşı dökmüştü. Anca sabaha karşı ateşi düşen Zerrin öğlene kadar huzurlu bir uykunun koynuna daldı.

1 yorum:

  1. Al bir harikulade kitap daha. Bak bu kaçıncı söyleyişim bilmiyorum ama...Yolun Gülsen'in yolu olmalı. En kestirmesinden. Tm?

    YanıtlaSil